KÂFİRÛN SÛRESİ TEFSİRİ(6 Âyet)
SÛRE, İNİŞ ZAMANI ÜZERİNDEN BANA NE DİYOR?
Senin doktor olduğun dünyada ebedî hayatını kaybetme riski taşıyan kaç hasta var?
Vahyin Rehberliğinde 2. Yılda Mekke’deyiz. Başta Mekke olmak üzere, dünya küfür denen hastalığa yakalanmış milyonlarca insanın yaşadığı bir gezegen. Gezegende bu hastalığın tedavisinin yapıldığı bir tek merkez var, o da hastalığın en yoğun görüldüğü yerlerden biri olan Mekke. Efendimiz (sav) bu hastanenin Başhekimi olmasının yanında her şeyi... Ebû Cehil gibi hem ağır hasta olan hem de başkalarına hastalık bulaştırmada en önde olan acil vakalara 60 defa gittiği oluyordu. İlk Müslümanlar hem ilk şifa bulanlardı hem de ilk doktor olanlardı. Bu doktorlar ellerindeki iman denen ilacın insanlara ulaştırılmadığında onların ebedî hayatlarını kaybedeceklerini çok iyi biliyorlardı. İşte bu yüzden, onların tedavisi için maddî-mânevî her türlü fedakârlığı yapıyorlardı.
BANA NE DİYOR? Günümüzdeki manzara nasıl? Dünyada hasta sayısı 6 milyar. Onların tedavisinden sorumlu doktor sayısı 1 milyardan fazla. Fakat bunların bir kısmı üzerlerine küfür sıfatı bulaştığı için hasta, kendilerine de faydaları yok. Diğer bir kısmı da “bu hastalardan bana ne, her hasta kendi bacağından asılır” demek sûretiyle hastalara karşı ilgisiz. “Allah’ım yeryüzündeki bütün insanlara seni tanıtmayı ve sevdirmeyi derdim ve davam eyle” diyen doktor sayısı da çok az... Sen hangi gruba giriyorsun?
SÛRE, İSMİ ÜZERİNDEN BANA NE DİYOR?
Kâfir kelimesi, örtmek, gizlemek anlamına gelir. Günahın üzerinin sevapla örtülmesine “kefâret” denirken, tohumun üzerini toprakla örttüğü için çiftçiye, gündüzü örttüğü için geceye, insan bedenini örttüğü için kabre, kılıcı örttüğü için kılıcın kınına da “örtücü” anlamında “kâfir” denmiştir. Kavram olarak kâfir; İslâm dinini kabul etmediği için Müslüman olmayan kimselerin ortak adıdır.
BANA NE DİYOR? En genel anlamı ile “Kâfir demek, Allah’ın razı olmadığı sıfatları üzerinde bulunduran insan” demektir. Kâfir olmaktan ne kadar uzak duruyorsan, küfür sıfatlarını üzerine bulaştıracak olan günahlardan da uzak durman lazım. Malum, damlayla deniz akraba olduğu gibi, günahla küfür de akrabadır. Her günahta da küfre giden bir yol vardır. Her kıvılcımda yangına giden bir yol olabileceği gibi... Kısaca kâfir olmaktan sakındığın gibi küfre götürecek sıfat ve vasıtalardan da sakın!
SÛRE, ÖNE ÇIKAN KONU ÜZERİNDEN BANA NE DİYOR?
Konuya yukarıda temas ettik ama burada “Sabah namazının sünnetinde bu sûreyi okumak neden sünnet? Hiçbir kâfirin yaşamadığı yerlerde ‘ey kâfirler’ hitabının muhatabı kim?” gibi sorulara çok kısa bir cevap verelim.
Genelde bir Müslüman için kâfir olma süreci, küfür sıfatlarıyla başlar. O yüzden “Ey kâfirler” derken, muhatap içimizde kâfir sıfatlarını bize cazip gösteren nefs-i emmaremizdir. Her gün sabah namazının sünnetini kılarken bu sûreyle güne başladığımızda, kâfir sıfatlarını, kâfir olmak gibi tehlikeli gören bilincimizi aktif hale getirir ve irademize, yukarıda “Bana ne diyor?” başlığı altında ifade edilen mesajı veririz. Mesajın özeti: “Kâfir olmaktan ne kadar uzak duruyorsan, kâfir sıfatlarından da o kadar uzak dur!”
SÜRECİ İNŞÂ EDEN AYETLERDEN
6. âyette bütün zamanlarda geçerli olan bir stratejiye dikkat çekiliyor.
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
1-6 ARASI ÂYETLERİN TEFSİRİ
1. (Ey Resûlüm! Kâfirler “dinde pazarlık” için sana geldiklerinde, onlara karşı tavizsiz, net, kararlı ve sağlam bir duruş sergileyerek) De ki: “Ey (inkârda ısrar eden) kâfirler.”
2. (Bir elime ayı, bir elime güneşi koysanız, bu can bu tende kaldığı müddetçe) Ben sizin ibadet ettiklerinize (asla) ibadet (etmediğim gibi, sizin dışarıdan cazip görünen hayat tarzınıza da kesinlikle tenezzül) etmem.
3. Siz de benim ibadet ettiğime (sizi kâfir yapan sıfatlar üzerinizde olduğu müddetçe, içinizdeki putları devirmedikçe) ibadet edecek değilsiniz.
4. (Hiç boşuna ümitlenmeyin, bir kere daha altını çize çize söylüyorum;) Ben sizin ibadet ettiklerinize (bugüne kadar ibadet etmedim, bundan böyle de) asla ibadet edecek değilim. (Kâfir olmaktan, kâfir ölmekten ne kadar sakınıyorsam, beni kâfir yapacak sıfatlardan da öyle sakınıyorum.)
5. Siz de benim ibadet ettiğime (bu zihniyet sizde olduğu müddetçe) ibadet etmezsiniz.
6. O halde (gelin kendinizi kandırmayın. Açık ve net olun! Hak ile batıl arasında bir uzlaşma olmaz, olamaz. İşte bu yüzden) sizin dininiz size, benim dinim bana. (Siz, varsa sizin dininizin güzelliklerini sergileyin, ben de benimkini sergileyeyim. Hangisinin güneş, hangisinin mum olduğuna insanlar hür iradeleriyle karar versinler... İyi bilin güneş üflemekle sönmez.)
(1) MÜSLÜMAN OLMAYAN HER İNSAN KÂFİR MİDİR?
Bu konu, günümüzde Müslüman olmayan insanların geneli hakkında doğru bir değerlendirme yapma açısından çok önemli olduğu için Tefsir Usûlümüzde (10) İnkar/Küfür Yasasında bu sorunun cevabını geniş olarak verdik.
Orada verdiğimiz cevap hem bu sûre özelinde hem de Kur’an genelinde bu konuda yapacağımız bütün açıklamalar için bakış açımız olacak.
O bakış açısı üzerinden devam edelim.
(1) “EY KÂFİRLER!” HİTABINDA MUHATAP KİMDİ, VERİLEN MESAJ NEYDİ?
Yukarıda bahsettiğimiz İnkar/Küfür Yasası dikkate alındığında “Ey kâfirler!” hitabının Müslüman olmayan bütün insanlara yönelik bir ifade olmadığı anlaşılır.
Bu âyetler indiği gün bu ifadenin muhatapları; Müslümanların inancını pazarlık konusu yapan kâfirlerdi.
Kâfirlerin önde gelenleri Peygamber Efendimize (sav) bazı tekliflerle geldiler. O teklifleri güncel bir dille şöyle özetleyebiliriz.146
-
Her şeyin bir fiyatı vardır. İstediğiniz fiyatı söyleyin, ödeyelim ve bu din işinden vazgeçin.
-
Vazgeçmezseniz, dinlerimiz arasında ortak noktalar bulalım, siz bizim putları kabul edin, biz de sizden bazı şeyleri…
Peygamber Efendimizin (sav) “Sağ elime güneşi, sol elime ayı koysanız, ben bu inandığım dinden vazgeçmem” sözünün arkasında özetlediğimiz bu teklifler vardı.
Bu teklifleri dikkate aldığımızda,
-
“Ey kâfirler!” demek, “Benim dinim, imamın pazarlık konusu değil.” demektir.
-
“Ey kâfirler!” demek, “Fâni dünyada ne varsa, onları terazinin bir kefesine koyun, o kefenin tamamı bana bâki hayat kazandıracak olan imanımın zerresine karşılık gelmez.” demektir.
(6) EVRENSEL STRATEJİ: “SENİN DİNİN SANA BENİM DİNİM BANA”
Kâfirûn süresinin 6. âyeti evrensel bir mesajdır. Mesajın özeti şudur:
-
Biz bu dünyada, bütün insanların inanma özgürlüğü olduğunu biliyoruz. Allah’a olan saygımızın gereği olarak, O’nun tarafından verilen bu tercih özgürlüğüne de saygı duyuyoruz.
-
Biz bu dünyada her inanç grubunun, başkalarına baskı yapmadan, şiddet uygulamadan kendi inançlarını yaşama ve anlatma özgürlüğüne de saygı duyuyoruz.
Bu saygının diğer adı: İnanç ve ifade özgürlüğüne saygıdır. Bu saygının arkasında dinde hiçbir şekilde zorlama olamayacağı gerçeğini kabul vardır.
Kendi inancına saygı duyulmasını isteyen her insanın, bu saygıyı göstermesi gerekir.
(6) EVRENSEL YÖNTEM
Bu sûre Peygamberimizin Peygamberliğinin 2. yılında iniyor. Kur’an bu sûreyle, Müslümanların, dış baskı ve zorlamalarla başka bir yönteme mecbur edilmedikleri müddetçe, bu yöntemi izlemelerini istiyor.
Bir an için şöyle bir simülasyon147 yapalım, Eğer Peygamberimizin, peygamberlik yaptığı 23 yıl boyunca, müşrikler “Tamam bizim dinimiz bize, sizin ki de size” deseler ve Mekke’de hiçbir düşmanlık olmasaydı, bu düşmanlığın sonuçları olan Bedir, Uhud, Hendek gibi savaşlar hiç yaşanmasaydı, 23 yıl boyunca inen âyetlerin dili nasıl olacaktı:
Cevap: 6. âyetin diline uygun bir dil olacaktı.
Evet, biz zamanı geri döndüremeyiz, yaşadığımız her yerde, dış şartlar bizi başka bir yönteme mecbur etmediği müddetçe, dünyanın her yerinde izleyeceğimiz yöntemin 6. âyette ortaya konan yöntem olduğunu ifade edebiliriz.
Tefsir Usûlümüzde (25) Cihad Yasasında, burada yaptığımız açıklamaların gerekçelerini geniş olarak anlattık. Oraya bakılmasının Kur’an’daki bu ve benzeri bütün âyetlerin doğru anlaşılması adına çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
(2-5) SEN ALLAH’A TAPIYOR MUSUN, İBADET Mİ EDİYORSUN?
Bazı meallere baktığımızda 2. 3. 4. 5. âyetlerde bizim “ibadet etmek” olarak çevirdiğimiz ifadelere “tapınmak” anlamı verildiğini görüyoruz.
Sözlüklere baktığımızda, böyle bir anlam mümkün. Fakat bu anlamı vermenin birtakım sakıncaları var.
Sakıncalardan biri şu: Tarihte insan zihninin ürettiği putlara, ilahlara baktığımızda tapma kelimesi araştırmadan, düşünmeden, geçmişte atalarının inançlarına körü körüne inanma gibi bir anlamı çağrıştırıyor.
Sözlükte temiz dursa bile, geçmişinde böyle sabıkası olan bir kelimeyi ibadetle eşitlemenin doğru olmadığını düşünüyoruz.
Böyle düşündüğümüz için de Allah’a tapmak, tapınmak yerine, “Allah’a ibadet ediyoruz.” ifadesinin kullanılmasını tavsiye ediyoruz.
(2-5) ALLAH’IN KULU MUYUZ, KÖLESİ Mİ?
Allah’a ibadet etmenin diğeri adı kulluk. Bu nedenle kulluk kelimesi üzerinde de durmamız gerekiyor.
Kul ve köle kelimelerinde de yukarıda anlattığımız gibi bir sorun var. Her iki kelimenin kök anlamı da aynı. İkisi de Arapça “abd” kökünden geliyor.
Aynı kökten geldiği için “Biz Allah’ın kölesiyiz.” ifadesini kullanmakta sakınca görmeyen insanlara rastlıyoruz.
Ama bu kelime için de yukarı “tapınma” kelimesi için bahsettiğimiz sakıncadan daha büyük bir sakınca olduğunu düşünüyoruz.
Tarihi seyir içinde baktığımızda, adına köle denen insanlar; köleliği özgür bir tercihinin sonunda seçmediler. Ölüm korkusu, aç kalma korkusu, baskı ve zorlamayla seçtiler. İlk fırsatta da kurtulmak istediler.
Soru şu: Böyle bir sabıkası olan kelime, özünde araştırma, inceleme, sevme ve özgür tercih olan Allah-insan ilişkisinin adı olabilir mi?
Kesinlikle olamayacağını düşündüğümüz için bu çalışmanın tamamında özgür tercihimize yakın gördüğümüz kulluk ifadesini tercih ediyor ve tavsiye ediyoruz.
(1-6) KISA ÖZET BANA NE DİYOR?
Peygamber Efendimizin (sav) insanların hidâyeti konusunda kendini sorumlu hissettiğini bu sorumluluğu yerine getirme adına ne kadar büyük bir gayret gösterdiğini biliyoruz.
Bunu bilmek, bilinçli her Müslümana, aynı sorumluluğu kendi çapında hissetme gibi bir sorumluluk yüklüyor.
Soru şu: Sen bu sorumluluğu ne kadar hissediyorsun?
Kaynak: EVRENSEL KUR’AN TEFSİRİ-Veli Tahir Erdoğan
Yorumlar
Yorum Gönder