Kur'an müslümanların kalbidir. Kalpsiz yaşam olmaz. Kalpsiz yaşam, ölü bir hayattır.
Müslüman olma emri, Kur'an okuma emri ile (27/91, 92) iç içedir.
Neml Sûresi 91: Rasûlüm de ki: “Bana, bu beldeyi muhterem ve mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbe kulluk etmem emredildi. Ve bana müslümanlardan olmam emredildi.”
Neml Sûresi 92: “Yine bana Kur’an okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse kendi iyiliğine girmiş olur; kim de doğru yoldan saparsa: “Ben sadece bir uyarıcıyım” de!
Rabbimizin vahyini okuma emri, vahyi öğrenime dönük olduğu kadar, onun aktarım ve tebliğ sorumluluğunu da ifade eden bir eylemi içermektedir.
Alak Suresi 1.Ayet: Yaratan Rabbinin adıyla oku!
Şuarâ Sûresi 214. Ayet: (Önce) en yakın akrabanı uyar.
Günümüz müslümanlarının en önemli sorunları, kendilerine hayat veren Kur'an ile iletişimlerinin bozulmuş olmasıdır.
İslam dünyası yüzyıllardır, Kur'an'ın hayatın temel belirleyicisi olduğunu unutmuştur; iyimser bir yaklaşımla, Kur'an'ı hayatın temel belirleyicilerinden sadece önemli bir tanesi haline indirgemiştir.
Müslümanlar sağlıklı bir yaşam biçimine ancak Kur'an'ı yeniden keşfetmeleriyle ulaşabilirler.
Kur'an'a saygı göstermek(Duvarlara asmak, Öpüp başımıza koymak, Yüksekte tutmak, Abdestsiz dokunmamak) yetmez.
Kur'an'ın anlaşılmasında engel oluşturan ön yargılardan(Sadece alimlerin ve hocaların anlayacağı, sıradan insanların anlayamacağı) arınmak ve Kur'an'ı hayatımızın temel belirleyicisi edinmek gerekir.
Kur'an bir yaşam Kitab'ı ise, Kur'an'ı keşfetmek ve onunla bütünleşmek; geleneksel ve modern değerler karşısında onun mesajını hayatın içinde örneklemek demektir.
Bunun için de öncelikle benlik duygusundan; taklitçilikten; dünyevi nimetlerin çekiciliğinden; arınmış bir zihinle, talep eden bir içtenlikle Kur'an'a yaklaşmamız gerekir.
Genelde Rabbimizin afaktaki (evrendeki) ayetlerini idrak etmemiz; geceyi ve gündüzü, ayı ve güneşi, doğuyu ve batıyı gözlemlememiz Kur'an'la oluşturulacak irtibatın önemli bir başlangıcıdır.
Dikkatle baktığımızda yaratılmış olan her şeyin, bağımsız bir yaratıcı gücün gösterdiği istikamete ve ölçüye muhtaç olduğunu görürüz.
Ve öncelikle hayatın ve evrenin kendiliğinden veya tesadüfi bir olgu olmadığını da idrak edebiliriz. İnsan, bir ölçü ile yaratılmış olan varlık aleminin en merkezi türüdür.
İnsanı diğer yaratılmışlardan farklı kılan en önemli özelliği, onun seçme ve düşünme yetisidir. Yaratılma sürecinde bu yetiyi kazanan insan türü, ilk dönemden bu yana başı boş bırakılmamıştır.
Duhân Suresi 5.Ayet: ...Çünkü biz, imtihan için yarattığımız insanı başıboş bırakmaz, ona doğru yolu gösterecek peygamberler ve mesajlar göndeririz.
Kıyamet Suresi 36.Ayet: İnsan, başıboş bırakılacağını ve yaptıklarından hesâba çekilmeyeceğini mi sanıyor?
İnsanlar, yaratıcımız tarafından insanlar arasından seçilen bazı elçiler aracılığıyla hayatın amacını ve ölçüsünü açıklamak üzere iletilen vahyi bildirimlerle uyarılmış ve aydınlatılmışlardır.
İnsanı iyi ile kötü karşısında tercih etme özgürlüğü ve akletme yeteneği ile bezeyerek yaratan Rabbimizin bütün insanlık alemine son elçisi Hz. Muhammed aracılığı ile vahyederek bildirdiği mesaj, korunmuş ve tamamlanmış olan Kur'an'dır.
Belet Suresi
5.İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
6."Yığınla mal harcadım" diyor.
7.Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?
8,9,10.Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?
Vâkıa Suresi 78. Ayet:Onun aslı çok iyi korunmuş bir kitaptadır.
Kur'an;
- önceki vahyi bildirimlerin özünü kendi içinde taşıyan ve doğrulayan;
- gaybın haberini getiren;
- inanç, düşünce ve eylem alanında ilke bildiren ve yol gösteren;
- bireysel ve toplumsal tüm ilişkilerde Tevhid ve Adalet ilkelerinin ikamesini emreden
- insanlığı üretilmiş tüm beşeri değerlerin şaşkınlık ve tasallutundan arındırıp vahyi ölçülere göre bir yaşam kurmaya davet eden
ilahi bir Kitab'dır.
"Bu Kitab üretilen değil, alemlerin Rabbi ve yaratıcımız olan Allah katından iletilen bir aydınlık rehberidir.
Aklını gereğince kullanabilen tüm insanlara, hayatın akışında klavuzluk edecek temel kaynaktır.
Aklın kullanılması ve yaratıcımızın gereğince bilinmesi konusunda en belirleyici yardımcı yine' Kur'an'dır.
Kur'an'ın iyilik ile kötülük konusunda ortaya koyduğu ölçüler evrenseldir. Hayatın bütün'" ünitelerinde üretilen her şey, ancak ve ancak Kur'an ayetleriyle çelişmediği sürece meşruluk kazanabilir.
Kur'an'ın muhatabı bütün insanlıktır. O tüm insanlar için doktrinel/ideolojik saflaşmada temel belirleyici konumdadır.
O kendisine inananlar için bir hayat programıdır.
Kamer 17:Andolsun biz bu Kur’an’ı, iyice anlaşılıp öğüt alınabilmesi için kolaylaştırdık.
O halde düşünüp öğüt alacak kimse yok mu?
Duhan 58:Biz bu Kur’an’ı, insanlar üzerinde düşünüp öğüt alsınlar ve hayatlarını buna göre tanzim etsinler diye senin dilinde indirerek anlaşılmasını kolaylaştırdık.
Hicr 1:Elif. Lâm. Râ. Bunlar, kitabın ve kendisi apaçık olup bütün gerçekleri açıklayan Kur’an’ın âyetleridir.
İsrâ Sûresi 106. Ayet :Biz Kur’an’ı insanların zihinlerine ve kalplerine sindire sindire okuyasın diye kısımlara ayırdık ve onu parça parça indirdik.
Zaten Kur'an, farklı bildirimlerle bir çok ayetinde kendini yeterince tanıtmaktadır. İnsanların içinden herhangi bir insanın; kendi hayatı, düzeni ve geleceği ile ilgili çok ciddi uyarılarda bulunan bu açık, anlaşılır ve manası kolaylaştırılmış hitaba dikkat ettiğinde onu anlamaması mümkün değildir.
Zira kolaylaştırılmış olan bu hitabın gerçek sahibi olan Allah, yarattığı insanı bu hitabı anlayacak güç ve imkanlarla donatmıştır.
Önemli olan Kur'an'ın gereğince okunmasıdır. Kur'an'a iman edenler, onu gereğince okuyanlardır.
Aslında Kur'an'la temas halinde olmak çok kolay, sade ve yalın bir ilişki biçimiyken, olayı zorlaştıran, içinden çıkılamaz gibi gösteren ve anlaşılmasında sürekli ihtilaflar oluşturan durum, onun gereğince, okunmamasından veya gereğince okunma tarzının terk edilmesinden kaynaklanmaktadır .
Örneğin bir ülkede onbinlerce Kur'an hafızı bulunmasına rağmen veya Kur'an'ı anlamlandırmaya çalışan yüzlerce araştırıcının ve dil uzmanının varlığına rağmen, Tevhidi yaşamın şahidliği örneklendirilemiyorsa, bu noktada Kur'an'ın okunup anlaşılmasından değil, Kur'an'ın veya Kur'an çalışmalarının nicel olarak kutsanmasından bahsedilebilir.
İki halde de Kur'an hayatımızı istikametlendirmede belirleyici ölçü edinilmemektedir.
Birinci tutum: Kur'an'ı inkar ederek hayatın dışına itmeye kalkışırken, ikinci tutum ise Kur'an'ı kutsayarak yaşamın üstünde erişilmez bir mevkiye yükseltmektedir...
Kur'an okuma eylemi durağan bir durumu değil aktif bir durumu gerektirir.
Kur'an okuma eylemi sadece bir tahkik değil, aynı zamanda ciddi bir talim ve mücadeleyi gerektirir. Kur'an'ın gereği gibi okunması, ancak bu gerekliliğe uymakla mümkündür.
Daha vahyin ilk yıllarında inzal olan Alak Suresi'nde yalanlanıp yüz çevirenlerin, kendini zengin görüp azanların, zebanilerin çağrılacağı azabla karşılaşacaklarını ve onların meclisine (nadiye) boyun eğilmemesi gerektiğini bildiren ayetler, "oku" hitabıyla (Alak Suresi 1.Ayet) gerek iç eğitime, gerekse çevre insanlarına aktarma/söyleme eylemine yöneltmektedir.
6. Hayır! Gerçek şu ki insan azgınlaşır;
7. Rabbinden bağımsız bir şekilde kendisini kendisine yeterli görünce!
8. Oysa dönüş, yalnız Rabbinedir.
9. Gördün mü o engellemeye kalkışan kişiyi:
10. Namaza durduğu zaman bir kulu?
11. Ey inkârcı! Ne dersin? Ya o namaz kılan kul doğru yol üzere ise?
12. Ya da Allah’a gönülden saygı duyup O’na karşı gelmekten sakınmayı emrediyorsa? Senin hâlin nice olacak?
13. Rasûlüm! Ne dersin? Ya bu engelleyen kişi dîni yalanlıyor, gerçeğe yüz çeviriyorsa? Aldırış etme mutlaka cezasını çekecek!
14. Peki o inkârcı, Allah’ın her şeyi, tabiî ki onun yaptıklarını da görmekte olduğunu bilmez mi?15. Hayır, hayır! Şâyet bu tutumundan vazgeçmezse, yemin olsun ki onu perçeminden yakalayacak, cehenneme sürükleyeceğiz.16. Evet, o yalana ve günaha batmış perçeminden.17. O zaman gitsin de yardıma çağırsın taraftarlarını!18. Biz de onu cehenneme sürmeleri için zebânîleri çağıracağız.19. Hayır! Sen sakın ona boyun eğme! Rabbine secde et ve O’na yaklaş!
Ancak Kur'an okuma emrine bu bütünlükte uyulduğu zaman egemenlerin tüm karşı koyuşlarına, maddi imkan ve üstünlüklerine rağmen Kur'an'ı yaşanır kılmak ve Ebu Leheb'leri çaresiz ve iki eli kurumuş halde bırakmak mümkün olabilir.
Kur'an'ı yaşanır kılmak sadece toplumsal iktidarı ele geçirme hedefiyle kayıtlı değildir.
Kur'an'ı yaşanır kılmak, vahyi mesaja kulak verdiğimiz ilk andan itibaren kendi nefsimizde ve ilişkilerimizde gerçekleştireceğimiz değişim hali ve yine kavradığımız mesajı çevremize aktarma sorumluluğunun oluşturacağı mücadele süreciyle bütünleşerek ifadesini bulan inanç ve kararlılığa taşınan, çok güncel ve "an"ımızı kuşatan bir yükümlülüktür.
Bu yükümlülükten kopuk tüm Kur'an okuma çabaları donuk ve Kur'an'ı parçalayan hatta Kur'an'ı anlaşılmaz kılan çok ciddi bir zaafı oluşturmaktadır.
Senelerce Kur'an'ı tahkik ettiği halde hayatlarını Kur'anlaştıramayanların zaaflarını hep birlikte bu noktada aramalı ve bize egemen olan cahili sistem karşısında Kur'an eksenli ve yaygın bir hareketi yeterince oluşturamamışlığımızı da yine bu zaaf noktasında görmeliyiz.
Ve sormalıyız Kur'an'ı gereği gibi ne kadar okuyabiliyoruz?
Kur'an hayatımızın ne kadar merkezinde?
Kur'an'ın, kendi bilgi kaynağı hakkındaki açıklamalardan önce getirdiği mesajı gündeme sokması dikkat edilmesi gereken diğer bir husustur.
Tabii ki bu mesajı aktaran ilk kişi, ilkin kendi nebilik konumundan emin bir tarzda tebliğine kalkışmıştı.
Kur'an tebliğine kalkışacak öncülerin ise Kur'an'ın mesajı, kaynağı ve korunmuşluğu hakkında emin olacakları bir bilgiye ulaşmaları gerekir.
Bu yakiniliğin(Bir konu hakkında kesin bilgi sahibi olma şüphe etmeme) temin edilmesi belirleyici bir eylemdir.
Ve aynı zamanda tabulardan sıyrılan bir idrakle ve içtenlikle yaklaşanlar için de kolay bir eylemdir.
Arapça bilmemek bu konudaki eylemsizliğin mazereti olamaz.
Çok özel ihtisas gerektiren konular dışında, Kur'ani ıstılahlara dikkat eden bir okuyucu, meallerden mukayeseli olarak yararlanarak pekala Kur'an'ı anlayabilir.
Zaten ihtisas gerektiren konular istişareye açık konulardır ve tefsirlerde detaylı açıklanmış ve daha çok teferruata dair konulardır.
Kur'an'ın kolay ve anlaşılır olduğuna bizzat Kur'an ve Kur'ani mesajı taşıyanlar şahitlik etmektedir.
Asıl olan Kur'an'a bağlılıktan sonra onun mesajını gündeme getirmek ve taşıyabilmektir. Kur'an'ın ilk ayetlerine baktığımızda bu çok net olarak görebilir.
Kur'an, Rabbimizi yücelten
Müddessir Sûresi(74) 3. Ayet: Yalnız Rabbini büyük tanı; O’nun sonsuz büyüklüğünü ilan et!
ve tevhidi vurgulayan
Müzzemmil Sûresi(73) 9. Ayet: O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilâh yoktur. O halde bütün işlerinde yalnız O’nu vekîl tut! O’na güven ve sığın!
bir çağrıyla insanları uyarmaya başlar.
Daha ilk vahyedilen ayetlerle yanlış ilişki biçimlerini
Kalem Sûresi(68) 10,11,12,13,14.Ayet)
Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
haksızlıkları
Âl-i İmrân / 76:Hayır! Kim sözünde durur, günah ve haksızlıktan sakınırsa, şüphesiz ki Allah takvâ sahiplerini sever.
A'râf / 33:De ki: “Rabbim açık ve gizlisiyle yüz kızartıcı bütün çirkin fiilleri, her türlü günahı, haksızlık edip ölçüyü aşmayı, ilâh kabul edilebileceklerine dair haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği birtakım nesneleri O’na ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
A'râf / 85:Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik.
Onlara şöyle dedi:
“Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Doğrusu Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir.
- Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın.
- Mal ve eşyanın değerini düşürerek insanlara haksızlık yapmayın.
- Yeryüzünde düzen sağlandıktan sonra orada bozgunculuk çıkarmayın.
Gerçekten mü’min iseniz, sizin için hayırlı olan budur.”
zulmü
Yunus / 13: Gerçek şu ki, sizden önce gelip geçen nice nesilleri, peygamberleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde haksızlık ve zulümden vazgeçmedikleri ve artık imana gelme ihtimali kalmadığı için helâk ettik. Günahlara batmış inkarcı suçluları işte biz böyle cezalandırırız.
Furkan / 4: Kâfirler: “Kur’an, Muhammed’in uydurduğu yalandan başka bir şey değildir; üstelik bir başka grup da bu hususta ona yardım etmektedir” dediler. Böylece onlar korkunç bir zulüm işleyip dehşetli bir yalan uydurdular.
Enbiyâ / 11:Biz, halkı zulümde ısrar eden nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra yerlerine başka toplumlar getirdik.
açık açık eleştirir.
Bunun yanında doğru kulluk tarzını, iç bütünleşmenin seyrini ve müslümanları gelecekte bekleyen fiili imtihanları, zalimlerle mücadele yolunu ve ahiret azabını bildiren Kur'an öncelikle muhatap olunan toplumda egemen olan cahili inanç ve tutumları, güç sahiplerini ve sistemlerini, vahiy dışı ölçüleri eleştirerek, tevhidi mesajı sunmakta ve bu mesaja kulak verenlere hayat ve mücadele programı çizmektedir.
Bu programın çizdiği sınırlar ve ilkeler çerçevesinde oluşturulacak birlikteliklerin belirleyeceği yükümlükleri üstlenmek ise bir taklitçilik değil, aksine inanmışlığın ve istişari sorumluluğun bir gereği olarak ifade edilmektedir.
Vahyin ilk başlangıç yıllarında bildirilen bu öz ve az sayıdaki teklif ve vaadler inananları yaşamları içinde temel bir tercihle karşı karşıya bırakıyor ve hayatı bütün üniteleriyle kuşatan bütüncül bir mücadeleye sevk ediyordu.
Dikkat edilirse ilk ayetler soyut veya metodolojik tartışmaları değil, somut ve hayata dönük uyarı, teklif ve ikazları içeriyordu.
Bilgi kaynağı bakımından vahyin tartışma gündemine girmesi, ancak Kur'ani bildirime şahitlik eden Rasul'ün ve inananların ilk ayetleri tebliğ etmeleriyle, cahili toplum ilişkilerine ve egemen şirk sistemine karşı mücadeleye girişmeleri neticesinde gündeme geldi.
Zaten Tekvir Suresi'nde karşılaştığımız bu tartışmanın metodolojik ve gaybi boyutu bile, tevhidi mücadele pratiğinden kopuk değildir.
Rabbimizi nimetin kaynağı ve mutlak sahibi olarak gösteren ilk ayetler arasında en çok vurgulanan ve tavır alınması istenen konu öksüzler ve yoksullarla ilgilidir.
Öksüzün itilip kakılmaması ve yoksulun doyurulmasına önayak olunması konusunda gösterilen zaaf hali Maun Suresi'nde dini yalanlama ikazı ile karşılık bulurken, günümüz müslümanlarının gündeminin bu konuya oldukça yabancı olması, Kur'an'ı hayatın merkezine almak konusunda ne kadar yetersiz olduğumuzu ortaya koymuyor mu?
Müslümanlar kitaplarını öğretmek ve tahkik etmekle yükümlüdürler.
Ancak bu öğretmek eylemi 'kıraat' etmek veya ettirmekten çok daha kapsamlı bir ifade ile vurgulanır: ''Taallum." Talim etmek veya ettirmek teoriyi pratikte göstermektir.
Kur'an bilgisi insanı felsefenin ve mistisizmin bilinmezlere yönelen soyut ve pratikten kopuk uğraşılarına değil, gaybın kesin bilgisinden yaşadığımız hayatın somut gerçeklerine yöneltmekte ve bu alanda ciddi sorumluluklar yüklemektedir.
Kur'an okuma eylemimiz pratiğe yansıyan fiil bir mücadele şeklinde tezahür etmiyorsa, bu tutum talim eyleminden kopuk soyut bir bilgilenme çabası olarak kalacaktır.
Pratiğe indirgenilmemiş bir bilgilenme giderek lüks bir bilgi halini alacaktır.
Zira vahyi bilgi yaşama geçirildiği an inançlaşır Kur'an'a, Kur'ani mesajın pratik sorumluluğundan kopuk bir tavırla iman etmek iddiası inanç ve amelin' bağını hafife almak anlamına gelir.
Oysa Kur'an inancı amelleştirme imtihanına davet etmektedir.
Bu imtihanın sıcaklığını duyamayanlar, Kur'an'ı defalarca okusalar da onun bilgisi hayatlarını kuşatmadığı için onlara yetmemeye başlayacak ve yaşadıkları ortamın kimlik oluşturucu cahili etkileriyle geçmişin zenginliği olarak görülen cahili tortuların pratiklerini belirleyen değerler olacaktır.
İşte ilk tarihten bu yana kitaplarını ellerinde tuttukları halde tevhidi çizgiyi bulandıranların, gelenekçi veya modernist sapmanın değerlerine meyletmesinin nedeni budur.
Hayatta boşluk yoktur. Fikri ve ameli ilişkilerinizi ya fiili olarak Kur'an'ın buyrukları doğrultusunda tanzim edecek bir mücadeleyi üstleneceksiniz, ya da reel şartlar sizin hayatınızı belirleyecektir. Zaten en belirleyici imtihanımız da yaşamla ilgili olandır.
İnsan nasıl yaşıyorsa öyle inanıyor demektir.
Ne mutlu yaşayan Kur'an olan Hz. Muhammed gibi olma çabası içinde olanlara!
Ne mutlu ilk örnek, Kur'an nesli olarak hakikatın şahitliğini yapan müminlerin birlikteliklerini yeniden oluşturmaya çalışanlara!
Yorumlar
Yorum Gönder