Allah’ın yaratıklarına ilişkin planını ve tabiatın işleyişini gerçekleştirmesini ifade etmek üzere literatürde kader ve kazâ kelimeleri kullanılır.
Bu iki terim âlimlerce farklı şekillerde tanımlanır.
Sözlükte
- gücü yetmek
- planlamak
- ölçü ile yapmak
- bir şeyin şeklini ve niteliğini belirlemek
- kıymetini bilmek
- rızkını daraltmak
gibi mânalara gelen kader, “Allah’ın bütün nesne ve olayları ezelî ilmiyle bilip belirlemesi” diye tarif edilir.
- Hükmetmek
- muhkem ve sağlam yapmak
- emretmek, yerine getirmek
anlamlarındaki kazâ ise “Allah’ın nesne ve olaylara ilişkin ezelî planını gerçekleştirmesi” şeklinde tanımlanır.
“Bir şeyin mahiyet ve niteliklerinin yanı sıra var oluş zamanı ve mekânını belirlemek” demek olan takdîr de kaderle eş anlamlı olup bazen onun yerine kullanılır.
Kader kelimesinin Kur’an’da “ölçü, miktar ve güç” anlamlarında kullanıldığı da kabul edilir.
En'âm / 59. Ayet
Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; başkası onları bilemez.
- Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir.
- O’nun bilgisi dışında dalından bir yaprak bile düşmez.
- O, yerin karanlıkları içindeki bir tek dâneyi, yaş ve kuru ne varsa her şeyi bilir.
Bütün bunlar, gerçeği tüm netliği ile gösteren apaçık bir kitapta yer almaktadır.
Tevbe / 51. Ayet
De ki: “Allah bizim için ne yazdıysa, başımıza gelecek ancak odur.
O bizim Mevlâmız’dır. Mü’minler, yalnızca Allah’a güvenip dayansınlar.”
Kamer / 49. Ayet
Şüphesiz biz her şeyi dakik, şaşmaz bir ölçüye ve bir kadere göre yarattık.
Hadid / 22.23. Ayet
İster kıtlık, kuraklık, deprem gibi yeryüzünde meydana gelen bir musîbet olsun, ister hastalık, açlık, ölüm gibi kendi canlarınızda, onu daha biz yaratmadan önce o bir kitapta yazılıdır.
Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.
Elinizden giden şeylere üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle de şımarmayasınız diye böyle yaptık.
Çünkü Allah, büyüklük taslayan ve insanlara karşı böbürlenen hiç kimseyi sevmez.
Âl-i İmrân / 145. Ayet
Önceden belirlenmiş bir yazgıya göre Allah izin vermedikçe hiç kimsenin ölmesi mümkün değildir.
Kim yaptığı iş karşılığında bu dünyanın nimetlerini isterse, ona istediğini veririz; kim de âhiret mükâfatını isterse ona da istediğini veririz.
Biz, şükredenleri mükâfatlandıracağız.
A'râf / 34. Ayet
Her ümmet için takdir edilmiş belli bir süre vardır. Bu sürenin sonu geldiğinde artık onu ne bir an geciktirebilirler, ne de bir an öne alabilirler.
Yunus / 19. Ayet
İnsanlar başlangıçta tevhid dînine inanan tek bir ümmetti.
Sonradan ayrılık ve anlaşmazlığa düştüler.
Eğer haklarındaki nihâî hükmün âhirete bırakılacağına dair daha önce Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, hiç şüphesiz anlaşmazlığa düştükleri hususlarda aralarında hüküm verilir, işleri çoktan bitirilirdi.
Hûd / 6. Ayet
Yeryüzünde kımıldayan bütün canlıların rızkı yalnızca Allah’a aittir.
Allah, her canlının anne karnından başlayıp devam eden hayat yolculuğunun her basamağında uğrayacağı menzili, orada kalacağı süreyi ve bu basamağın sonunda emânet bırakılacağı yeri de bilir.
Bütün bunlar, apaçık ve açıklayıcı-ayrıştırıcı bir kitapta kayıtlıdır.
Hûd / 56. Ayet
“Şüphesiz ki ben benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenip dayandım.
Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki Allah, perçeminden tutmuş da onu mutlak hâkimiyet ve tasarrufu altında bulunduruyor olmasın.
Muhakkak ki, her türlü hüküm ve tasarrufunda Rabbimin tuttuğu yol, dosdoğru ve mutlak âdil bir yoldur.”
Ra'd / 11. Ayet
Her bir insanın önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçi melekler vardır.
Bir toplum, içinde bulundukları iyi hâli değiştirmedikçe, Allah, onlara olan nimetini değiştirmez.
Fakat Allah, bir topluma kendi günahları yüzünden bir kötülük dilediği zaman, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir.
Onları, Allah’tan başka koruyacak kimse de bulunmaz.
Ra'd / 31. Ayet
İnsanlar inansın diye ilâhî bir kitapla dağlar yürütülecek, yeryüzü parça parça edilecek ve ölüler diriltilip konuşturulacak olsaydı, o kitap yine bu Kur’an olurdu.
Fakat inatçı kâfirler buna da inanmazlardı.
Gerçek şu ki, her şeyi murad edip yapmak yalnızca Allah’ın elindedir.
Mü’minler hâlâ şunu anlamadı mı: Eğer Allah dileseydi bütün insanları doğru yola erdirirdi.
Fakat o kâfirlerin yaptıkları işler, kurdukları düzenler ve sistemler yüzünden, başlarına âni ve büyük felâketler gelmesi veya bunların yurtlarının hemen yakınına inmesi devam edecektir.
Allah’ın verdiği söz yerine gelinceye kadar da bu böyle sürüp gidecektir. Allah verdiği sözden asla caymaz.
Nahl / 61. Ayet
Eğer Allah insanları zulümleri sebebiyle hemen cezalandırsaydı, yerin üzerinde kıpırdayan hiçbir canlı varlık bırakmaz hepsini yok ederdi; fakat onları belli bir süreye kadar ertelemektedir.
Süreleri dolduğu zaman artık onu ne bir an geciktirebilirler, ne de bir an öne alabilirler.
İsrâ / 58. Ayet
Ne kadar ülke varsa hepsini ya kıyâmet gününden önce helâk edeceğiz veya onları şiddetli bir azapla cezalandıracağız. Bu, kitapta böylece yazılmıştır.
Lokman / 34. Ayet
Kıyâmetin ne zaman kopacağının bilgisi yalnız Allah’ın katındadır.
- Yağmuru O indirir.
- Rahîmlerde olanı da O bilir.
- Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez.
- Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez.
Şüphesiz, her şeyi hakkiyle bilen, her şeyden hakkiyle haberdâr olan yalnız Allah’tır.
Fâtır / 11. Ayet
Allah sizi önce topraktan sonra bir damla sudan yarattı, sonra da sizi erkek-dişi şeklinde çiftler hâline getirdi.
O’nun bilgisi olmadan bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur.
Bir canlıya ne kadar ömür verildiği de, ömründen neyin eksildiği de bir kitapta yazılıdır.
Bütün bunlar, Allah için pek kolaydır.
Teğabün / 11. Ayet
Başa gelen her musîbet, ancak Allah’ın izin vermesiyledir.
Kim içten ve şuurlu olarak Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini doğruya ve gerçeği idrake açar. Allah her şeyi hakkiyle bilir.
Yorumlar
Yorum Gönder